29 Ocak 2017 Pazar

Sayın Kadir Topbaş'a açık mektup !




Sayın başkanım,

Bu mektup size ulaşır mı bilmiyorum. Malum bu sıralar yüksek mevkide olan insanlara ulaşmak uzaya gitmekten daha zor.

Bu mektup İstanbul’un bir megapol olması nedeni ile şahsınıza yazılmıştır ama aslında Türkiye’de ki tüm partilerin belediye başkanlarını ilgilendirmektedir.

Kusura bakmayın pek diplomatik dilden anlamam ama maalesef memleketimizde birileri Ramazanda çadır, diğerleri de şeyi aleni olan bir heykel yapınca vatandaşa hizmet ediyor sanıyor. Üzülerek izliyorum ki birçoğu gerçek belediyecilikten uzaklar.

Gelelim asıl meselemize. Nasıl desem bilmiyorum. Hadiz siz başkansınız, vizyonu, hedefleri belirler İstanbul’u daha modern hale getirmek için kararlar alırsınız. Ama benim merak ettiğim hiç mi etrafınızda akıllı bir müdür, danışman veya sorumlu yok?

Bizler Avrupa medeniyetine asla gıpta ile bakmayız, onların da bizden öğreneceği çok şey var. Ama hiç mi birinizin Avrupa’ya ya da ABD’ye ya da başka bir ülkeye gidince içi cız etmiyor?

Kısa sürede kilometrelerce metro hattı yapan, Marmaray’ı, Avrasya’yı hayata geçiren, Yavuz Selim gibi bir mimari şaheseri yapabilen/yaptıran Türkiye şehircilik konusunda neden bu kadar çuvallamış durumda?

Allah aşkına sayın başkanım, her gün arabanızla bir yere giderken nereden gidiyorsunuz bilmiyorum ama vallahi ben utanıyorum. Hiç sokaklarda yürüyor musunuz bilmiyorum ama vallahi ben yerin dibine giriyorum.

Gelin beraber sorunları tek tek ele alalım.

1      1) Yapılanma – Kentsel dönüşüm

Burada bir parantez açalım. Bu mektup yazıldıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanı Şehircilik şurasında dikey mimariye karşı olduğunu ve yatay mimari olması gerektiğini söyledi. İdeal olan elbette bu, ancak nereye kadar yatay gideceğiz? En sonunda ormanları, tarım alanlarını da yok etmeyecek miyiz bu şekilde? Nüfus arttıkça, insanların insanca barınabilmesi gerekiyor. Elbet gönül ister ki herkesin bahçeli evi olsun. Ama bu İstanbul veya diğer büyük şehirler için geçerli değil. Zaten fiyatlar almış başını gidiyor. İnsanları sokakta bırakamayacağımıza göre farklı çözümler üretmek zorundayız.
Üstelik yatay mimariyi savunanlar eminim ellerindeki arsaya imar izni ne kadar ise o kadarını hatta fazlasını kullanıyor. Herkes idealist ama iş cebe gelince hayat duruyor. 

İstanbul'da 150m2 bir arsayı 800 000 TL'ye satıyorlardı en son!  

Bir kentsel dönüşüm projesi başlayınca çok heyecanlandık. Dedik nihayet İstanbul modern bir kent olacak. Derme çatma yapılaşma bitecek, her şey yerli yerinde olacak.

Nereden bilebilirdik dönüşüm dedikleri aslında gecekonduyu yıkıp yerine 3 5 katlı bina yapılacağını. Sağda solda birkaç mahalle tamamen yıkılacakmış bu mu kentsel dönüşüm?
Sayın başkanım ne bir müteahhit tanırım ne de arsam var. Ancak nedir bu kat düşmanlığı anlamış değilim.

Fransa 60’lı yıllarda artan nüfus için dev binalar yapıp gettolar oluşturdu. Sonra baktı olmuyor küçücük binalar zorunlu dedi. Sonra ne oldu? Baktı arsa yok, yer yok, nüfus artıyor ev yok. Şimdi ne çok büyük ne de küçük binalar yani mahalleye göre kat sayısı veriyor. Hatta imkânı olan binalara ek kat izni veriyor.

Biz ise büyük binaları bırakıp yarın pişman olacağımız küçük binalara geçtik. Ya nüfus artışını durdurun ya da küçük bina sevdasından vazgeçin. İlla dev binalar olmasına gerek yok. Ancak insancıl olması yeterli değil mi? Elbet bunu kıyılar ya da boğaz için demiyorum. Oralarda kini mümkün olduğu kadar kazımak lazım. Ama geriye gittikçe illa dev sitelere de gerek yok. İnsanlar aidat ödemekten korkar oldu sitelerde.

Eski binalar


Yeni binalar



Kaldı ki hala anlamış değilim. Bir bina yapılırken yoldan bilmem kaç metre geriden başlatılıyor. Ama geriye alınılmasına rağmen ne yola ne kaldırıma faydası var. Çünkü akıllı müteahhit yerin dibine de daire yaparak zengin oluyor. Haliyle de önü açık olması için orayı eşiyorlar.

Kesinlikle artık eksi kotlara izin verilmemelidir. Geriye çekilen arsa payı kaldırım ya da otopark olmalıdır. Üstelik 10 tane 5 katlı ev yerine 5 tane 10 katlı ev yaparak binalar arası geniş tutulmalı, altı otopark zaruri olmalıdır.

Öyle falanca belediyeler gibi bir sefer ceza kesip belediyeye kar oluyor diye göz yummalar şeklinde değil. müteahhit akıllı adam. Veriyor 30 000 Tl cezayı satıyor 500 bin TLye. Bu cezalar bir seferliğe mahsus değil aylık olmalıdır ve denetimler ömür boyu olmalıdır. 
  
Vallahi bir önlem almazsanız çok yazık edeceksiniz. Sırf bizim mahallede her gün otopark kavgası yaşanırken 6 ay içinde 20’den fazla gecekondu yıkılıp yerine 10’ar daireli binalar yapıldı. Vallahi bir tanesi bile otopark yapmadı. Belediye daha yüksek binalara izin vermiyor. Ama her halde yeteri kadar büyük olmadığı için de otopark zorunluluğu getirmiyor. Ne yol genişliyor, ne kaldırım. Sonra da vay efendim itfaiye gecikti. Arabalar yakında herhalde otoyola bırakmaya başlayacak. 

Belki villada oturduğunuz için otopark sıkıntısı nedir bilemiyorsunuz sayın başkan!
İstanbul’da 5 dakika yola çıkmak zorunda kalmadan kaldırımda yürüyebilen yiğit varsa gelsin. Bina önündeki kaldırımlara araba park etmek zorunda insanlar. Mesele illa evin önüne park etmek değil, koyacak yer yok, ne yapsınlar?

Velhasıl demem o ki, fazla kat imkânı verin (şahsi istek terasları M² içinde saymak nedir anlamadım gitti), yer altına otopark, bodrum, çöp konteynerleri alanları yapılsın. Binalar arası ferah, yaşam alanları olsun. Çocuklar caddelerde oynamak zorunda kalmasın. Öyle bilmem kaç km uzakta büyük parklar yapmak sorunu çözmüyor.

Fransa'da oturduğum mahalle. Binalar çok yüksek değil. Türkiye şartlarında biraz daha yüksek olabilir. Ama dikkat ederseniz binalar bayağı geniş. Aslında birden fazla bina birleşmiş. Altında otopark, çöp konteyner yeri, bisiklet koyma yeri ve bodrumlar var.



2) Yollar

Ah yollar ah!  

Sayın başkanım, yollarımız yol değil, kaldırımlarımız kaldırım değil. Neyin ne olduğu hiç belli değil. Neden bizim sokaklar hep çukur? Neden sürekli her yer delik deşik? Hiç mi Avrupa’da gezmediniz? 

Nedir yani bizim havamız mı bozuk suyumuz mu?

Eskiden sanırdık ama hala aynı. Gelen kazıyor yarım yamalak kapatıp gidiyor. Ertesi günü öbürü geliyor kazıyor kapatmadan gidiyor.

Vallahi ağlayasım geliyor. Sabah bir kalkıyorsun belediye gelmiş asfaltı kazıyor. Giden arabalar kurtarmış kalanların günahı ne? Hiç mi plan, program yok siz de?

Bir hafta önceden levhaları asıp şu tarihten şu tarihe burada çalışma yapılacak, park etmeyin deseniz ölür müsünüz? Yoksa sabah kalkınca kafanız nereye eserse orayı mı eştiriyorsunuz?

3- Trafik

Elbet trafik sizin öncelikli alanınız değil. Ha pardon cezaları kesip payları aşırmak konu ise sizin alana giriyor. Elbet cezalar olacak yoksa bu millet akıllanmayacak ama adaletli cezalar lazım. Öyle her 10 metreye tedes yerleştirmek kolay. Peki hangi trafik sorunu çözmüş ki?

İstediğiniz kadar Metro yapın trafik asla çözülmez. Siz bir metro yapana kadar kaç araba alınıyor, kaç çocuk doğuyor biliyor musunuz?

O halde en azıdan insanların hakkına girilmesini engelleyin. Mesela Bağcılar Tavukçuyolu caddesi. Sözde çift gidiş, çift geliş. Ama park yok! Kamyonlar, arabalar yolun kenarına park ediyor. Ne yapsın havaya mı assın? Ama ne oluyor bu sefer, bazı arabalar sağdan gidiyor bakıyor araba var sola kırıyor. Böyle böyle trafik allak bullak oluyor. Halbuki madem o bölgede seçenek yok bir şerite insin. Otopark olsun ki tek şerit üzerinden herkes adım akıllı gitsin. Böyle binlerce yerler var. Yasak demekle olmuyor bu işler. Alternatif sunmadan neyi yasaklıyorsunuz?



Bu resimde otoparkın yeri belli, yollar belli, bisiklet yolları belli. Öyle sadece belirli yerler için de değil. Tüm şehir böyle.

Tıpkı otoyollarda ki gibi. Siz saatlerce kuyrukta bekleyin adım adım ilerleyin. Ama akıllılar emniyet şeridinden vızır vızır geçsin. Ne polis oralı olsun ne başkası. Cezası var deyip güldürmeyin beni. Cezası olsa bu kadar geçen olmazdı.

Böyle trafikte yarım saatte varmam gereken yere ben neden bir saatte varayım? Hak mı hukuk mu bu şimdi? En sinir edici yanı da o noktayı arabaların kavşakları kilitlemesi. Kavşağı geçince yollar nasıl da akıyor…

Vallahi bu konuya önem verin. Bakın istihdam edecek imkânlar arıyorsunuz. Sırf bu iş için yüzlerce adam alınır. Ben nasıl yavaş yavaş ilerliyorsam o da bekleyecek. Böylece trafik çok daha iyi ilerler. Allah aşkına bazı otoyol çıkışlarına ve kavşaklarına bir bakın neden kilitleniyor? Şile otoyolundan Beykoz veya Kadıköy TEM çıkışları neden kilitli bir bakın. 3 şeritli yol nasıl 6'ya çıkıyor bir bakın.

3- Çöpler

Bir zamanlar çöpler dağ olur patlardı. Sonra Recep Tayyip Erdoğan geldi çözüm üretti. Ve siz hala o zamanın çözümü ile devam ediyorsunuz. Ya Allah aşkına hangi modern bir kentte çöpler sokaklara bırakılır söyler misiniz?

Her binanın kendi çöpü olsun artık. Sokağa çöp bırakmak yasaklansın. Belediyeler 50 sefer vaktinde çıkartın dese de sabahın köründe bırakıyorlar işte kapıya. Ceza kesin, çöp konteynerlerini artırın. Vallahi utanıyoruz. Hastalıklara davetiye çıkarıyor, komşular arası kavga sebebi.



Bizim mahallede bir tane koymuş belediye. Hemen doluyor. Demek ki insanlara imkân tanınsa düzgünce atacaklar. Ama yok, kolayı seçmeyi tercih ediyoruz.    

Velhasıl sayın başkanım. Kusura bakmayın böyle pervasızca yazdık. Ama konu o kadar mühim ki önümüzdeki yüzyılları ilgilendirebilir. Bu yenilenme sürecini bir daha yakalama fırsatımız olmayabilir.
      

28 Ocak 2017 Cumartesi

La laïcité au cœur des débats de la primaire socialiste


Alors que tous les sondages prédisaient la victoire au premier tour, Manuel Valls était très déçu de seconde place qu’il a obtenue lors du premier tour à la primaire socialiste. Pourtant, il croit encore à sa victoire et revient à la charge afin de mobiliser son camp.

Démuni du soutien d’Arnaud Montebourg qui a fait pratiquement 18%, Manuel Valls sait désormais qu’il ne peut compter que sur la mobilisation de ses partisans abstentionnistes.
C'est dans ce climat tendu que les deux hommes ont fait leur dernier débat télévisé mercredi soir. Contrairement à ce qui est était attendu, les deux hommes ne se sont pas affronter directement mais en clairement afficher leur désaccord aussi bien sur les sujets de la société que sur le plan économique.

Pourtant depuis quelques jours, les relations n’étaient pas au beau fixe entre les deux prétendants à la candidature. Ainsi, Manuel Valls était le premier à s’en prendre à Benoit Hamon  sur son thème favori qui est la laïcité. Pour Manuel Valls, la position de Benoit Hamon est non seulement ambiguë mais aussi mène vers un communautarisme. Pour Valls il n’y a pas de doute : "il est le seul apte à lutter contre un Islam radical."

Il n’aura pas fallu attendre longtemps pour que les proches de Manuel Valls continuent dans ce sens. Ainsi Malek Boutih, déclarait dans le quotidien 20 Minutes que "Benoît Hamon est en résonance avec une frange islamo-gauchiste et fait un appel du pied électoral." Alors que jusqu’à présent, seule la droite utilisait ce terme, désormais, une partie de la gauche aussi se l’approprie.

Les attaques contre Benoît Hamon ne s’arrêtaient pas là. Ainsi le journal Libération rapporte les propos suivant "Benoit Hamon est le candidat des frères musulmans." d’un ancien ministre sous couvert d’anonymat.

De son côté, l’entourage de Benoit Hamon a réagi aux attaques de Manuel Valls. Lors d'une conférence de presse, Mathieu Hanotin, directeur de campagne, déclare que la vision de la laïcité de Benoit Hamon "est celle d’Aristide Briand, celle qui permet le vivre ensemble"

Contrairement à Manuel Valls, Benoit Hamon déplorait la stigmatisation des musulmans au nom de la laïcité. Bien avant les primaires et l'annonce de l'abandon de la candidature de Hollande, l'été dernier sur la radio RTL il avait appelé à "arrêter de faire de l'islam un problème de la République."

Pour le sociologue et chercheur sur les questions de l’Islam Nabil Ennasri estime que "cette sortie montre la fin de Valls qui coïncide avec la chute de Hollande : celle-ci marque la fin de la gauche de gouvernement regroupé autour du PS. La gauche va désormais se réinventer en dehors du PS qui semble vivre ces derniers moments." 

Ces thèmes sont revenus pendant le débat télévisé. Benoit Hamon s’est plaint "du procès d'intention" intenté contre lui. "Chaque fois qu'un dogme, a imposé ses convictions aux autres, je le combats. Mais quand une femme veut porter librement le voile islamique, il en existe ; au nom de la loi de 1905, elle est libre de le faire" a voulu précisé.

Lors du débat, Hamon a répété que sa vision de la laïcité était celle d'Aristide Briand. De son côté, Manuel Valls, quant à lui a dit que celle de lui était celle "de Caroline Fourest, d'Elisabeth Badinter". Ces deux femmes estiment qu'il n'y a pas de femmes libres avec le voile et qu'elles sont uniquement forcées de la porter. 

 C'est ainsi que Manuel Valls s'est défini en la faveur de ces femmes opprimées selon lui : "Notre rôle, c'est de ne jamais de stigmatiser. Mais c'est de dire à ces femmes et ces jeunes filles, qui vivent cet ordre machiste que nous sommes là pour les aider à s'émanciper."

Pour l'islamologue, Yanis Mahil, nous confie que Manuel Valls a un objectif précis: " Il polarise, il manipule, et tente de nous faire oublier son bilan catastrophique en tant que premier ministre."

L'attitude de Manuel Valls inquiète énormément les musulmans de France. Pour l'islamologue, Yanis Mahil, Manuel Valls " n'a pas la stature d'un chef d'État qui se doit d'être responsable et rassembleur."

Manuel Valls obsédé par l'Islam

Dans la plus part de ses discours, Manuel Valls reprend pratiquement à chaque fois les thèmes de la laïcité et de l'Islam.  Yanis Mahil affirme que Valls " met son obsession anti islam au cœur des primaires pour encore ajouter de l'amalgame et de la tension."

Il estime que ses propos vont même très loin dans «l'islamo paranoïa» avec "des accusations de liens avec l'islam radicale à l'encontre de ses adversaires politiques et des accusations ambiguïtés contre tous ceux qui refusent la surenchère."

Cette politique de surenchère peut-elle être payante?   En tout cas, Mahil est "triste de voir un visage piètre de la politique." Pour lui il n'y a pas de doute. "Certains sont prêts à tout pour le pouvoir y compris diviser les français et attiser les haines" conclut-il.

Dimanche, lors de second tour, le taux de participation va être décisif tout aussi bien que le score du gagnant.

En effet, Benoit Hamon lui-même avait déclaré sur France Inter le 18 janvier dernier que le taux de participation était crucial. Ainsi, il avait affirmé « S’il y a peu de participants à cette primaire la légitimité du vainqueur sera faible. S’il y a beaucoup de participants, elle sera indiscutable. »


Lors du premier le tour, la participation avait été mitigée d'autant plus que le chiffre exact n'a pu être communiqué que quelques jours plus tard. Dorénavant, c'est la baisse ou la hausse qui va être scrutée à la lettre inévitablement.   

Une députée turque de l'opposition sème la zizanie au parlement!

1 millions 189 mille livres turcs  c'est le montant record de la facture qu'a reçue l'Assemblée Nationale Turque. Le montant très élevé a donné lieu à des débats violents au sein du bureau de l'assemblée (Baskanlik Divan) sans pour autant que le nom de cette membre soit révélée.

Lors du la réunion du bureau de l'Assemblée, certains membres auraient insisté pour connaître le nom de la personne. Mais, les membres n'ayant pas accès à la liste détaillée des dépenses, le nom n'avait pas être dévoilée.

Pour autant, plusieurs médias turcs dont notamment le journal Haberturk rapporte que cette député serait Elif Dogan Turkmen membre de l'opposition CHP.

D'après les règles de l'Assemblée Nationale Turque, tous les députés ont droit à deux fois le montant de leur salaire en tant que frais de communication.

Or, les 38 membres du bureau de l'Assemblée n'ont pas de limitation en frais de représentation. C'est ainsi que le journal Milliyet rapporte que la députée a pu arriver à ce montant exorbitant. Le quotidien rapporte également que la même députée serait déjà à 750 000 livres turcs pour l'année 2017.

Si pour le moment, il n'est pas possible de connaître la cause de l'exposition de la facture, le journal affirme que les frais de communications enveloppent aussi bien les appels téléphoniques, les sms ainsi que les courriers.  

Le journal Hurriyet dans son édition web affirme également que le leader de l'opposition a été très remonté contre son député et lui a demandé de faire plus attention.

La députée Elif Dogan Turkmen s'est défendu en disant que de temps en temps elle passait des appels et envoyait des courriers dans le cadre de son travail et qu'elle ne savait absolument pas le prix facturé pour ces services.  

D'autres frais en hausses spectaculaires

Un membre du bureau de l'Assemblée aurait déclarait au quotidien Milliyet que le montant alloués aux 38 membres aurait explosé en 2016.
Ainsi parmi les membres, rien qu'un aurait fait plus de 500 000 km en voiture toujours à la charge des contribuables. D'autres membres auraient profité, pour suivre des formations qui ont coûté entre 50 et 100 mille dollars.


Suite à la révélation de cette information, l'assemblée nationale travaillerait sur la limitation de ces frais. Par ailleurs, plusieurs citoyens ont réclamés le remboursement de ces sommes sur les réseaux sociaux.