2 Aralık 2016 Cuma

Kötü adama biçilen röl Türkiye'ye saldırı ön hazırlığı mı?

Batı dünyası son yıllarda Türkiye’yi insan haklarını çiğnemek, basın özgürlüğünü kısıtlamak, katliam yapmak gibi konularda suçlamalarda bulunuyor.
Özellikle FETÖ’ye bağlı medya cambazları Batının desteğini alabilmek için her türlü yalan bilgileri gerçekmiş gibi sunarak Türkiye aleyhine kamuoyunu etkileme çalışıyor.

Görünürde FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmayan bazı batılı gazeteciler Türkiye aleyhine akıl almaz suçlamaların yanı sıra gazetecilik sınırlarını aşarak kabul edilemez hakaretler yapıyor.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de pek tanınmayan ama Fransa’da kendinden çok söz ettiren Jean-Paul Ney adında bir gazeteci bir anda Türkiye gündemine bomba gibi girdi.

Gaziantep’te tutuklanan Fransız gazeteciye sözde destek vermek için twitter hesabından Avrupa Birliğinin uyarı için Erdoğan’ın Sarayının bombalaması gerektiğini ve bu pislikten kurtulmak gerektiğini” yazdı.


Twiti gören Türklerin büyük tepkisi üzerine daha önce Fransa’da görev yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından Saadet Oruç görünüşte psikopat imajı veren bu adama twitterden cevap verince tartışmaların boyutu bir anda daha da ateşlendi.

Jean Paul Ney bu cevap karşısında sadece engellemekle yetindi ve Fransız kamuoyunu yanıltarak Türkler tarafından Erdoğan’a diktatör dediği için linç edildiğini iddia etti. Cumhuriyet gazetesi de suikast çağrısını görmezden gelerek Saadet Oruç’un gazeteciye hakaret ettiğini savundu.   Gazeteci kimliği ile seçilmiş bir lidere suikast çağrısı yansıra Periscope hesabından canlı yayın yaparak İngilizce çok daha ağır hakaretlerde bulundu ve haddi bir kez daha aşarak Erdoğan’a tecavüz edilmeli dedi. Annesine de hakaret eden Ney hızını bir türlü alamayarak Erdoğan’ın darbeden haberi olduğunu ve bilerek müdahale etmediğini iddia etti.


Peki sıkı bir Trump aşığı olan bu gazeteci kimdir? Geçmişine bakıldığında kendini terör uzmanı, siber saldırılar uzmanı gibi tanıtıyor. Birçok uluslararası medya ile çalıştığını Fransa’da Canal+ ve İtele için programlar ürettiğini daha sonra da bir derginin sahibi görülüyor.

Ancak tabir yerinde ise adam tam bir ruh hastası. Nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu anlamak için 2015’de attığı bir tweet var.

    

Burada ofise giderken havai fişekle gittiğini, halkı koruması gerekenlerin korumadığını bunun içinde kendi kendi korumak zorunda kaldığını yazıyor.

Aslında ilk mesele orada başlıyor. Tüm namını aşırı derecede ırkçılık ve Müslüman düşmanlığı üzerine kuruyor. Buna rağmen El Cezire gibi kanalların bu şahsı uzman diye canlı yayınlara çıkarması çok anlaşılır bir durum değil. Üstelik yaptığı analizlerin hemen hemen hiç biri tutmadığı gibi uçuk kaçık komplo teorileri ile dolu. Böyle olduğu halde neden birçok kanalın peşinde koştuğu bilinmiyor.

Çoğu zaman Arap ülkelerine gidiyor, zen Araplarla buluşuyor. 



Sosyal medya hesabından bilinçli bir şekilde “etkili” yerlerle irtibatta olduğunu ima ederek kendini değerli göstermeye çalışıyor.
Fakat uzmanlığı kısa sürede sınırlarını göstermeye başlıyor. Akibeti belli olmayan Air Malezya uçağının kaybolmasını bile anında teröristler tarafından kaçırıldığını kesin ifadelerle dile getiriyor. Öte yandan meslektaşlarına ve genelde insanlara karşı hiçbir saygısı olmadığı gibi hakaret etmekten geri durmuyor.

Örneğin Snowden ve Assange’ın alnının çatından vurulması gerektiğini ifade ederken Fransa’nın Kömünist gazetesi hakkında argo kelimeler kullanıyor. Tercüme etmek istemediğimizden orijinal versiyonda verelim.

Öte yandan Mısır’da yapılan darbeye destek verirken Müslüman Kardeşlerin öldürülmesini alkışlıyor.

Şimdi kısaca yaptığı şahane eserleri ele alalım:

  • İlk olarak 2000 yılında şiddet uygulayarak hırsızlıktan hüküm yiyor. İlerde bu olayı hırsızı kovalarken kimliğini düşürdüğünü iddia ediyor.

  •  Babası polis olmasına rağmen 2002 yıllarında sosyal medyada polislere hakarette bulunuyor.
  • 2003 yılında meşhur olabilmek için dönemim ünlülerine sosyal medyadan hakaretler yağdırıyor. Buna rağmen ve yine anlaşılmaz bir şekilde içişleri bakanlığında güvenlik görevlisi olarak giriyor ve bakanlığa ait çok gizli erişim hakkı veren bir Kartı çalarak hüküm devletin güvenliğini tehlikeye atmaktan mahkûm oluyor.  
  • Yine 2003 yılında çok ilginç bir olay oluyor. Burası ilerisi için çok önemli. Bilgisayar hackerleri ile ilgili bilgiler veren bir sitede yazı yazarken aynı sitenin webmasterın korsancılıkla ilgili yazısından dolayı deliye dönüyor. Anlaşılmaz bir şekilde o kişiye hakaretler, tehditler yağdırıyor. Hem kendini hem de eşini tecavüz edeceğini, çocuğunu da katledeceğini söylüyor. Kendisini ilgilendirmeyen bir yazıda bu kadar deliye dönmesinin sebebi nedir bilinmiyor ama olay mahkemede bitiyor ve hapis cezası, para cezası ve psikolojik tedavi mecburiyeti getiriliyor. Birkaç ay hapis yatıp çıktıktan sonra olayı 2000’li yıllarda bir tarikat hakkında yazdığı haberden dolayı komploya uğradığını iddia edip Fransa adaletine güvenmediğini söylüyor. 



  • En şahane eserlerinden biri de Fil Dişi sahillerinde yapılacak bir darbeden haberdar olması ve ilk planda olmak için oraya gitmesi. O kadar narsisik tavır takınıyor ki darbenin olacağını birkaç gün önceden sahte isimle de olsa bir sitede duyurunca istihbarat bunu takip ederek darbeyi önlüyor. Darbeci generalle, darbe başarılı olmuş gibi röportajı ortaya çıkıyor. Birkaç ülkede daha girişimleri olduğu iddia ediliyor.


Bu konuda çok bilgiler var ancak darbeyle doğrudan ilişkisi olduğu videolar ortaya çıkıyor fakat her ne hikmetse tüm Fransız sitelerinde görüntüler tek tek kaldırılıyor. Gerekçe olarak da telif hakları gösteriliyor! Ancak bir Rus sitesi görüntüleri yayınlamaya devam ediyor.

Videolara buradan ulaşabilirsiniz. https://rutube.ru/video/person/638364/

Burada mahkûm olup 5 ay yattıktan sonra serbest kalıyor. 20 yıl hüküm giymesi gerekirken kimler tarafından serbest bıraktırıldığı bilinmiyor. Ama o dönemde Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneğinin (RSF) desteğini kaybediyor. O dönem RSF’ın başkanı şimdiki Irkçı Partiden belediye başkanı Robert Menard’ın yüzüne tükürdüğü iddia ediliyor.

Bu kadar sabıkalı olduğu halde Fransa sosyal medyasında argo konuşmalarıyla bir fan grubu oluşturmayı başarıyor. Bu grubu kullanarak da Televizyonlara uzman olarak çıkıyor.

Ünü o kadar yükseliyor ki ilk defa bir gazeteci İsrail ordusunda “kılıç” (Khérev) olarak bilinen piyadelerle röportaj yapma hakkına sahip oluyor. Şiddete, silahlara merakı olan, sürekli elinde silahla poz veren bu kişi bu piyadeleri aklama belgeseli hazırlıyor.





Bu yıllarda ünü daha da artan bir gazeteci oluyor. Artık durdurulamaz yükselişi sayesinde kah istihbarat uzmanı, kah terörizm uzmanı olarak canlı yayına ilk çıkartılanlardan oluyor.
Ama ilginç bir şekilde, aynı anda psikopat kimliğini de ön planda tutmayı tercih.


Yayınladığı resimlerle de gayrı ciddiyetten uzak bir algı yaratıyor. 




7 Ocak 2015 yılında Paris saldırısı sırasında yayın yasağına uymayarak ve istihbarattan bir dostu sayesinde Kouachi kardeşlerin kimliğini açıkladığı için mahkemeye veriliyor.


İşte burada bir takım ilişkiler çıkmaya başlıyor. Bu ilişkilere geçmeden önce ön bilgi vermek lazım. 2000 yıllarından beri sürekli mahkum olan, yüklü miktarlarda tazminat ödemesi gereken Jean Paul Ney bugüne kadar hiç kimsenin parasını ödememiş. Ünlü olmasına rağmen üzerine ne mülk var ne de hesaplarında para. Böyle beş parasız birinin avukatlığını kim yapar? Fransız devletine karşı Ney’i savunan Sévag Torossian oluyor. 

Ermeni lobisinin çok yakından tanıdığı bu kişi aynı zamanda Ermenistan Büyükelçiliğinin de avukatı.En önemli görevi ise Uluslararası Ceza Mahkemesinde Avukatlık yapabilecek 650 kişiden biri.Darbecilere karşı Uluslararası Mahkemelerde yargılatmaya çalışan biri resmen darbeye karışmış birinin savunmasını üstleniyor. Peki böyle biri Ney gibi bir psikopatla ne alakası olabilir? İlk bakışta Ermeni lobisinin girişimi olarak görülse de bağlantılar çok daha farklı yerlerden geliyor.

Beş parasız adamı ünlü bir avukatın savunması için çok büyük ilişkiler ya da büyük paralar gerekiyor. O halde asıl mesele burada başlıyor. Jean Paul Ney aleni olarak bilinen bir ilişkisi var. Evli değiller ama beraberliklerini hiç gizlemediler ve sosyal medya hesaplarından resim paylaşıyorlar. Eşinin adı Frédérique Romano ya da eski eşinin soyadını kullanmaya devam ettiği için Frédérique Romano-Scialom.


Ney’in eşi Torossian ailesinden oğul Nicolas Torossian ile yakından arkadaş. Ailece görüşüyorlar ve sık sık lokantada buluşup resim paylaşıyorlar. Böylece ünlü avukat ile nereden tanıştığını görmüş olduk.  
Ünlü avukat tarafından savunulmak Ney’e yeterli kurtarmaya yetmiyor ve dava gizliliğini ihlal ettiği için mahkûm oluyor.

Her hâlükârda Ney’in eşi çok ünlü ve zengin bir ailenin kızı. Romano ailesi zenginliği kadar kirli ilişkileri de ön plana çıkıyor. Tanınmış bir avukata müracaat etmek onlar için sorun değil.

Romano ailesinde ipler babanın elinde.

Kendisi Yahudi asıllı ve bu alanda çok farklı çalışmaları var. En önemli çalışmalarından biri Fransa-İsrail Vakfının kuruluşunda yer alması. Hala da yönetim kurulunda görev yapıyor.

Yönetimde yer aldığına dair resmi basın açıklaması. http://www.consistoire.org/communiques/45.nicole-guedj-reelue-a-la-fondation-france-israel

Bundan sonrası çok daha önemli. Bu kişinin kendine nasıl bir misyon yüklediğini anlatmaya yetiyor. Ayrıca lobi çalışmalarının nasıl ve hangi imkânlarla yapıldığını gösteriyor.

Baba Romano bir yatırım şirketi kuruyor. Yapacağı işi duyunca yatırımla ne alakası var diyebilirsiniz ama işte “gerçek” yatırım bunlar değil mi?
“Öğrenci Savaşçılar için Dominique Romano bursları Fonu” adını verdiği bu fonla İsrail için okulunu yarıda bırakıp savaşa gidenlere öğrencilere yüksek miktarda para aktarıyor. Ayrıca İsrail üniversitesinde okuyan çok yetenekli gençlere araştırma-geliştirme için kaynak aktarıyor.  
Bu fon hakkında bilgi almak için “Fond de bourses Famille Dominique Romano pour étudiants combattants” şeklinde internette arama yapılabilir.
Öğrencilere yüksek miktarda paralar vererek daha sonra okula dönmelerini sağlıyor. Bu fonun kaynağı nedir hiçbir yerde bilgi alınamıyor.

Öte yandan Dominique Romano dünyanın birçok yerinde özellikle de vergi cenneti olan ülkelerde onlarca şirketi var. İsmi ile arama yapıldığında bu şirketler ortaya çıkıyor. Vergi cenneti ülkelerin seçilmesi tesadüf değil.

Ne kadar güçlü olduğunu görmek için bir örnek verelim. Nestle markasının pazarladığı Nespresso kapsül kahveler var. Normalde bu kahve makinesini ve uyumlu kapsülleri sadece Nestle satıyor. Ama Romano’nun ortak olduğu bir şirket bu tekeli kırarak uyumlu kapsüller satmaya hak kazanıyor.


İşte Jean Paul Ney ile ilişki burada başlıyor. Bu gazeteciyi en çok kullanan medyalardan biri de İ24News adında bir televizyon kanalı. Fransızca – Arapça ve İnglizce yayınları da olan bu kanal dünyada İsrail hükümetinin sesi gibi davranıyor ve Siyonizm’in en önemli kanallarından biri.
Böylece Dominique Romano, Jean Paul Ney’i bu kanallarda çıkmasını sağlayarak kendi çıkarları doğrultusunda konuşmasını zorunlu hale getiriyor.

Şimdi Jean Paul Ney ne zaman olduğu belli olmamakla beraber Fransa’yı terk ettiğini söylüyor. Sosyal medyada çıktığı yayınlarda Çin’de olduğunu iddia ediyor. Fransa’yı terk etmesinin gerekçesi olarak kendi ifadesiyle şunları dillendiriyor : “Fransa beni haksız yere yargılayan boktan bir ülke, çok fazla İslam var, çok fazla Filistin yanlıları var, ailemin güvenliğinden endişe ediyorum, vs… vs..”

Bu arda kendisinin çocuğu olmadığını ve eşinin eski kocasından 3 çocuğu olduğunu hatırlatalım.

Fransa’dan o kadar nefret ettiğini bildirmek için de canlı yayında Fransız pasaportunu yakıyor. Yalnız dikkat edildiğinde pasaportun eski olduğu ve yeni çipli pasaport olmadığı görülüyor.

Fakat Fransa’dan apar topar kaçmasının sebebi biraz daha derinden araştırıldığında çok daha kirli işler ortaya çıkıyor.

2015 yılında Amerikan adaleti 5 yıl süren bir bilgisayar hackerliği olayını ortaya çıkıyor. Onlarca şirketi ilgilendiren ve 100 milyon dolardan fazla dolandırıcılığa son verilen olaya
2 tane de Fransız şirketinin adı geçiyor. Aslında sistem çok basit: Ukrayna’da yaşayan 2 hackere bazı şirketlerin listesi veriliyor.
O hackerlerde özellikle yıllık bilançolar açıklanmadan önce sır gibi saklanan ve dünyaya aynı anda duyurulan basın açıklamalarını çalarak şirketin sonuçlarından herkesten önce haberdar olmalarını sağlıyor. Böylece duruma göre ya yeni hisseler alınıyor ya da hisseler değer kaybetmeden satılıyor.

Bu sayede o 2 fransız şirketi bir gecede 5 milyon dolar kar ediyor.




Şimdi adı geçen iki Fransız şirketinden birini yakında inceleyelim. İbranice’de “savaşçı” manasına gelen “Guibor” aynı zamanda Ariel Sharon’un da lakabı!

Peki bu şirketin başında kim var? Resmi şirket bilgileri veren siteden baktığımızda karşımıza yine Dominique Romano çıkıyor!


Ortakları arasında Jean Paul Ney’in dostu Frédérique Scialom var. Eski kocasının soyadını kullanmayı tercih ediyor.
Ve diğer bir ortak da daha önce bahsettiğimiz Fransa-İsrail vakfının başkanı Sarkozy’nin eski bakanlarından Nicole Guedj.

Bu kişiler yine aynı şekilde birçok benzer işler yapan şirketlerde ortaklıkları bulunuyor. Yani zenginlerin parasını yatırıma çevirip para kazandırıyorlar. Yatırım olarak da genel de hisse senetleri alıp satıyorlar.  

Bu olay FBI tarafından takip edilmeye başlanınca aslında Fransa’yı terk eden Jean Paul Ney değil, onunla beraber girmek zorunda kaldığı eşi Frederique Romona-Scialom!

Resmi olmamakla birlikte güvenilir kaynaklarımız Frederique Romano’nun Paris bölgesinde evini satmaya çalıştığını söylüyor.



Burada yoruma dayalı bir bilgi vermekte fayda var. Çocuklarının babası olmadığı halde bir adamın kaprislerine katlanıp evini barkını satarak kimse Çin’e gitmez!
Buna inanmak çok güç. Ama FBI bu olayı takip ettiği ve başka dolandırıcılık olaylarının olup olmadığını araştırması gayet normal. Bu nedenle de büyük ihtimal FBI, Guibor şirketinin ortakları ile görüşmek istiyor.

Ancak baba Romano ve eski bakanın konumu itibari ile dokunulması güç görünüyor. En zayıf halka kız Romano oduğuna göre kimler apar topar kaçmalarını istemiş olabilir?    

FBI olayın peşini bırakacak gibi gözükmüyor. Çünkü ortaya çıkan dolandırıcılık sadece kırıntılardan ibaret olduğu biliniyor. Bu tür şirketler milyar dolarlarla oynuyor. Kolay kolay da teslim olmayı düşünmüyor.

Aşağıdaki belge ABD devletinin şikâyeti. Belgenin aslına ve tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz. https://www.sec.gov/litigation/complaints/2015/comp-pr2015-163.pdf

  

Bu dolandırıcılık olayının 2010-2015 arası sürdüğünü daha önce belirmiştik. Olayda adı geçen şirketler ABD devleti ile mahkemeye gitmeden anlaşmayı tercih etmiş. Mart 2016’da yapılan anlaşmaya göre Guibor şirketi ABD’ye 4,2 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etmiş.


Anlaşmaya yine ABD resmi sayfasından ulaşabilirsiniz : https://www.sec.gov/litigation/litreleases/2016/lr23498.htm

Peki şimdi asıl soruya gelelim. Neden Türkiye bir anda Jean Paul Ney’in gündemine geldi? Diktatör olarak gördüğü Erdoğan’ı bombalamak isteyecek kadar neden çıldırdı? Madem gerçekten diktatör olduğuna inanıyor, neden bir Fransız gazeteci hala tutuklu iken böyle pervasızca çıkışlar yaptı? Aklı başında bir gazeteci en azından meslektaşının güvenliği için susması ya da alttan almayı tercih etmez miydi?

Bu kişiyi sadece delidir ne yapsa yeridir olarak görülebilir mi? Böyle psikopat birisinin milyar dolarlarla oynayan şirketlerle içli dışlı olması şaşırtıcı değil mi?

Görülen o ki kendi başına asla hareket edemeyen, büyük yerlerden emirler doğrultusuna ilerleyen bu kişinin Erdoğan’a saldırması tesadüf olamaz. Birilerinin maşası olmaya alışık bir insanın birden bire “büyük işlere” kalkışması plansız olamaz.

Olay sadece batının klasikleşmiş kiliseleri ile “diktatör Erdoğan” algısını devam ettirmek de değil.

Dikkat ederseniz seviyeyi biraz daha yükselttiler. 15 Temmuz hayallerini suya düşürdü. Tüm planları alt üst oldu. Şimdi yeni planı devreye mi sokuyorlar?
Eğer hafızlarımızı tazelersek Batı bir ülkeye müdahale etmek istediğinde önce kamuoyunu hazırlar.

Müdahale edilecek ülke veya lideri hakkında akıl almaz suçlamalar yapılır. Vicdanlara hitap ederek yapılacak müdahalenin gerekliliği beyinlere kazılır. 

O çıkışların ardından ARTE kanalı da tamamen PKK propagandası yapan, Erdoğan gizli ajandası olduğunu iddia eden, sırf Kürtleri Kürt olduğu için katleden (Türkiye'de PKK yanlısı diye sunulduğuna dikkat edelim) yayınların ardı arkası kesilmiyor. 

Hiç bir şekilde Erdoğan destekçileirne söz verilmiyor, tamamen taraflı ve maksatlı yayınlar yapılıyor.    

Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda AB’siz de olabilir tavırları, Dünya 5’ten büyüktür çıkışları rahatsız ediyor. Eskisi gibi kimse Türkiye’yi dizayn edemiyor. Bu kadar baskılara bazıları şapkasını alır kaçardı.

Erdoğan gücünü halkından alıyor. Ancak dikkatli olmakta fayda var. Algı operasyonları uzmanları sürekli çalışıyor.

Bu bağlamda tepkileri ölçmek için ön plana “deli” kimliği ile ön plana çıkan biri atılmış olabilir mi?

Bunun ötesinde diğer ihtimal de İsrail ile yapılan anlaşma Azılı Siyonizm yanlılarının pek hoşuna gitmiş görünmüyor. Rahatsızlıklarını bu şekilde güç gösterisi yaparak mı dile getiriyorlar.

2011’de Netanyahu Fransa-İsrail vakfına teşekkür ve tebrik mektubu göndererek vakfın hükümet ile ne kadar içli dışlı olduğunu gösteriyor.



Ayrıca Netanyahu ortaklıkların uzun yıllar sürmesini temenni ediyor. Belki de bazı gelişmeler bu ortaklığın arasına kara sular girmesine sebep oldu. O yüzden Erdoğan bir takım güçler tarafından hedef tahtasına oturtuldu.


Önümüzde ki günler bunu daha net gösterecek.