Özellikle FETÖ’ye bağlı medya cambazları Batının desteğini
alabilmek için her türlü yalan bilgileri gerçekmiş gibi sunarak Türkiye aleyhine
kamuoyunu etkileme çalışıyor.
Görünürde FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmayan bazı batılı gazeteciler
Türkiye aleyhine akıl almaz suçlamaların yanı sıra gazetecilik sınırlarını
aşarak kabul edilemez hakaretler yapıyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de pek tanınmayan ama Fransa’da
kendinden çok söz ettiren Jean-Paul Ney adında bir gazeteci bir anda Türkiye
gündemine bomba gibi girdi.
Gaziantep’te tutuklanan Fransız gazeteciye sözde destek vermek
için twitter hesabından Avrupa Birliğinin uyarı için Erdoğan’ın Sarayının
bombalaması gerektiğini ve bu pislikten kurtulmak gerektiğini” yazdı.
Twiti gören Türklerin büyük tepkisi üzerine daha önce Fransa’da
görev yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarından Saadet Oruç görünüşte
psikopat imajı veren bu adama twitterden cevap verince tartışmaların boyutu bir
anda daha da ateşlendi.
Jean Paul Ney bu cevap karşısında sadece engellemekle yetindi ve
Fransız kamuoyunu yanıltarak Türkler tarafından Erdoğan’a diktatör dediği için
linç edildiğini iddia etti. Cumhuriyet gazetesi de suikast çağrısını görmezden
gelerek Saadet Oruç’un gazeteciye hakaret ettiğini savundu. Gazeteci kimliği ile seçilmiş bir lidere suikast çağrısı yansıra
Periscope hesabından canlı yayın yaparak İngilizce çok daha ağır hakaretlerde
bulundu ve haddi bir kez daha aşarak Erdoğan’a tecavüz edilmeli dedi. Annesine
de hakaret eden Ney hızını bir türlü alamayarak Erdoğan’ın darbeden haberi
olduğunu ve bilerek müdahale etmediğini iddia etti.
Peki sıkı bir Trump aşığı olan bu gazeteci kimdir? Geçmişine
bakıldığında kendini terör uzmanı, siber saldırılar uzmanı gibi tanıtıyor.
Birçok uluslararası medya ile çalıştığını Fransa’da Canal+ ve İtele için
programlar ürettiğini daha sonra da bir derginin sahibi görülüyor.
Ancak tabir yerinde ise adam tam bir ruh hastası. Nasıl bir
kişiliğe sahip olduğunu anlamak için 2015’de attığı bir tweet var.
Burada ofise giderken havai fişekle gittiğini, halkı koruması
gerekenlerin korumadığını bunun içinde kendi kendi korumak zorunda kaldığını
yazıyor.
Aslında ilk mesele orada başlıyor. Tüm namını aşırı derecede
ırkçılık ve Müslüman düşmanlığı üzerine kuruyor. Buna rağmen El Cezire gibi
kanalların bu şahsı uzman diye canlı yayınlara çıkarması çok anlaşılır bir durum
değil. Üstelik yaptığı analizlerin hemen hemen hiç biri tutmadığı gibi uçuk
kaçık komplo teorileri ile dolu. Böyle olduğu halde neden birçok kanalın
peşinde koştuğu bilinmiyor.
Çoğu zaman Arap ülkelerine gidiyor, zen Araplarla buluşuyor.
Sosyal medya hesabından
bilinçli bir şekilde “etkili” yerlerle irtibatta olduğunu ima ederek kendini
değerli göstermeye çalışıyor.
Fakat uzmanlığı kısa sürede sınırlarını göstermeye başlıyor. Akibeti belli
olmayan Air Malezya uçağının kaybolmasını bile anında teröristler tarafından
kaçırıldığını kesin ifadelerle dile getiriyor. Öte yandan meslektaşlarına ve
genelde insanlara karşı hiçbir saygısı olmadığı gibi hakaret etmekten geri
durmuyor.
Örneğin Snowden ve Assange’ın alnının çatından vurulması gerektiğini
ifade ederken Fransa’nın Kömünist gazetesi hakkında argo kelimeler kullanıyor.
Tercüme etmek istemediğimizden orijinal versiyonda verelim.
Öte yandan Mısır’da yapılan darbeye destek verirken Müslüman
Kardeşlerin öldürülmesini alkışlıyor.
Şimdi kısaca yaptığı şahane eserleri ele alalım:
- İlk olarak 2000 yılında şiddet uygulayarak hırsızlıktan hüküm yiyor. İlerde bu olayı hırsızı kovalarken kimliğini düşürdüğünü iddia ediyor.
- Babası polis olmasına rağmen 2002 yıllarında sosyal medyada polislere hakarette bulunuyor.
- 2003 yılında meşhur olabilmek için dönemim ünlülerine sosyal medyadan hakaretler yağdırıyor. Buna rağmen ve yine anlaşılmaz bir şekilde içişleri bakanlığında güvenlik görevlisi olarak giriyor ve bakanlığa ait çok gizli erişim hakkı veren bir Kartı çalarak hüküm devletin güvenliğini tehlikeye atmaktan mahkûm oluyor.
- Yine 2003 yılında çok ilginç bir olay oluyor. Burası ilerisi için çok önemli. Bilgisayar hackerleri ile ilgili bilgiler veren bir sitede yazı yazarken aynı sitenin webmasterın korsancılıkla ilgili yazısından dolayı deliye dönüyor. Anlaşılmaz bir şekilde o kişiye hakaretler, tehditler yağdırıyor. Hem kendini hem de eşini tecavüz edeceğini, çocuğunu da katledeceğini söylüyor. Kendisini ilgilendirmeyen bir yazıda bu kadar deliye dönmesinin sebebi nedir bilinmiyor ama olay mahkemede bitiyor ve hapis cezası, para cezası ve psikolojik tedavi mecburiyeti getiriliyor. Birkaç ay hapis yatıp çıktıktan sonra olayı 2000’li yıllarda bir tarikat hakkında yazdığı haberden dolayı komploya uğradığını iddia edip Fransa adaletine güvenmediğini söylüyor.
- En şahane eserlerinden biri de Fil Dişi sahillerinde yapılacak bir darbeden haberdar olması ve ilk planda olmak için oraya gitmesi. O kadar narsisik tavır takınıyor ki darbenin olacağını birkaç gün önceden sahte isimle de olsa bir sitede duyurunca istihbarat bunu takip ederek darbeyi önlüyor. Darbeci generalle, darbe başarılı olmuş gibi röportajı ortaya çıkıyor. Birkaç ülkede daha girişimleri olduğu iddia ediliyor.
Bu konuda çok bilgiler var ancak darbeyle doğrudan ilişkisi olduğu
videolar ortaya çıkıyor fakat her ne hikmetse tüm Fransız sitelerinde
görüntüler tek tek kaldırılıyor. Gerekçe olarak da telif hakları gösteriliyor! Ancak
bir Rus sitesi görüntüleri yayınlamaya devam ediyor.
Videolara buradan ulaşabilirsiniz. https://rutube.ru/video/person/638364/
Burada mahkûm olup 5 ay yattıktan sonra serbest kalıyor. 20 yıl
hüküm giymesi gerekirken kimler tarafından serbest bıraktırıldığı bilinmiyor.
Ama o dönemde Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneğinin (RSF) desteğini
kaybediyor. O dönem RSF’ın başkanı şimdiki Irkçı Partiden belediye başkanı
Robert Menard’ın yüzüne tükürdüğü iddia ediliyor.
Bu kadar sabıkalı olduğu halde Fransa sosyal medyasında argo
konuşmalarıyla bir fan grubu oluşturmayı başarıyor. Bu grubu kullanarak da Televizyonlara
uzman olarak çıkıyor.
Ünü o kadar yükseliyor ki ilk defa bir gazeteci İsrail ordusunda
“kılıç” (Khérev) olarak bilinen
piyadelerle röportaj yapma hakkına sahip oluyor. Şiddete, silahlara merakı
olan, sürekli elinde silahla poz veren bu kişi bu piyadeleri aklama belgeseli
hazırlıyor.
Bu yıllarda ünü daha da artan bir gazeteci oluyor. Artık
durdurulamaz yükselişi sayesinde kah istihbarat uzmanı, kah terörizm uzmanı
olarak canlı yayına ilk çıkartılanlardan oluyor.
Ama ilginç bir şekilde, aynı anda psikopat kimliğini de ön planda
tutmayı tercih.
Yayınladığı resimlerle de gayrı ciddiyetten uzak bir algı
yaratıyor.
7 Ocak 2015 yılında Paris saldırısı sırasında yayın yasağına
uymayarak ve istihbarattan bir dostu sayesinde Kouachi kardeşlerin kimliğini
açıkladığı için mahkemeye veriliyor.
İşte burada bir takım ilişkiler çıkmaya başlıyor. Bu ilişkilere
geçmeden önce ön bilgi vermek lazım. 2000 yıllarından beri sürekli mahkum olan, yüklü miktarlarda
tazminat ödemesi gereken Jean Paul Ney bugüne kadar hiç kimsenin parasını
ödememiş. Ünlü olmasına rağmen üzerine ne mülk var ne de hesaplarında para.
Böyle beş parasız birinin avukatlığını kim yapar? Fransız devletine karşı Ney’i savunan Sévag Torossian oluyor.
Ermeni lobisinin çok yakından tanıdığı bu kişi aynı zamanda Ermenistan
Büyükelçiliğinin de avukatı.En önemli görevi ise Uluslararası Ceza Mahkemesinde Avukatlık
yapabilecek 650 kişiden biri.Darbecilere karşı Uluslararası Mahkemelerde yargılatmaya çalışan
biri resmen darbeye karışmış birinin savunmasını üstleniyor. Peki böyle biri Ney gibi bir psikopatla ne alakası olabilir? İlk
bakışta Ermeni lobisinin girişimi olarak görülse de bağlantılar çok daha farklı
yerlerden geliyor.
Beş parasız adamı ünlü bir avukatın savunması için çok büyük
ilişkiler ya da büyük paralar gerekiyor. O halde asıl mesele burada başlıyor. Jean Paul Ney aleni olarak bilinen bir ilişkisi var. Evli değiller
ama beraberliklerini hiç gizlemediler ve sosyal medya hesaplarından resim
paylaşıyorlar. Eşinin adı Frédérique Romano ya da eski eşinin soyadını
kullanmaya devam ettiği için Frédérique Romano-Scialom.
Ney’in eşi Torossian ailesinden oğul Nicolas Torossian ile
yakından arkadaş. Ailece görüşüyorlar ve sık sık lokantada buluşup resim
paylaşıyorlar. Böylece ünlü avukat ile nereden tanıştığını görmüş olduk.
Ünlü avukat tarafından savunulmak Ney’e yeterli kurtarmaya
yetmiyor ve dava gizliliğini ihlal ettiği için mahkûm oluyor.
Her hâlükârda Ney’in eşi çok ünlü ve zengin bir ailenin kızı.
Romano ailesi zenginliği kadar kirli ilişkileri de ön plana çıkıyor. Tanınmış
bir avukata müracaat etmek onlar için sorun değil.
Romano ailesinde ipler babanın elinde.
Kendisi Yahudi asıllı ve bu alanda çok farklı çalışmaları var. En
önemli çalışmalarından biri Fransa-İsrail Vakfının kuruluşunda yer alması. Hala
da yönetim kurulunda görev yapıyor.
Yönetimde yer aldığına dair resmi basın açıklaması. http://www.consistoire.org/communiques/45.nicole-guedj-reelue-a-la-fondation-france-israel
Bundan sonrası çok daha önemli. Bu kişinin kendine nasıl bir
misyon yüklediğini anlatmaya yetiyor. Ayrıca lobi çalışmalarının nasıl ve hangi
imkânlarla yapıldığını gösteriyor.
Baba Romano bir yatırım şirketi kuruyor. Yapacağı işi duyunca
yatırımla ne alakası var diyebilirsiniz ama işte “gerçek” yatırım bunlar değil
mi?
“Öğrenci Savaşçılar için Dominique Romano bursları Fonu” adını verdiği
bu fonla İsrail için okulunu yarıda bırakıp savaşa gidenlere öğrencilere yüksek
miktarda para aktarıyor. Ayrıca İsrail üniversitesinde okuyan çok yetenekli
gençlere araştırma-geliştirme için kaynak aktarıyor.
Bu fon hakkında bilgi almak için “Fond de bourses Famille
Dominique Romano pour étudiants combattants” şeklinde internette arama
yapılabilir.
Öğrencilere yüksek miktarda paralar vererek daha sonra okula
dönmelerini sağlıyor. Bu fonun kaynağı nedir hiçbir yerde bilgi alınamıyor.
Öte yandan Dominique Romano dünyanın birçok yerinde özellikle de
vergi cenneti olan ülkelerde onlarca şirketi var. İsmi ile arama yapıldığında
bu şirketler ortaya çıkıyor. Vergi cenneti ülkelerin seçilmesi tesadüf değil.
Ne kadar güçlü olduğunu görmek için bir örnek verelim. Nestle
markasının pazarladığı Nespresso kapsül kahveler var. Normalde bu kahve
makinesini ve uyumlu kapsülleri sadece Nestle satıyor. Ama Romano’nun ortak
olduğu bir şirket bu tekeli kırarak uyumlu kapsüller satmaya hak kazanıyor.
İşte Jean Paul Ney ile ilişki burada başlıyor. Bu gazeteciyi en
çok kullanan medyalardan biri de İ24News adında bir televizyon kanalı.
Fransızca – Arapça ve İnglizce yayınları da olan bu kanal dünyada İsrail
hükümetinin sesi gibi davranıyor ve Siyonizm’in en önemli kanallarından biri.
Böylece Dominique Romano, Jean Paul Ney’i bu kanallarda çıkmasını
sağlayarak kendi çıkarları doğrultusunda konuşmasını zorunlu hale getiriyor.
Şimdi Jean Paul Ney ne zaman olduğu belli olmamakla beraber
Fransa’yı terk ettiğini söylüyor. Sosyal medyada çıktığı yayınlarda Çin’de
olduğunu iddia ediyor. Fransa’yı terk etmesinin gerekçesi olarak kendi
ifadesiyle şunları dillendiriyor : “Fransa beni haksız yere yargılayan boktan
bir ülke, çok fazla İslam var, çok fazla Filistin yanlıları var, ailemin
güvenliğinden endişe ediyorum, vs… vs..”
Bu arda kendisinin çocuğu olmadığını ve eşinin eski kocasından 3
çocuğu olduğunu hatırlatalım.
Fransa’dan o kadar nefret ettiğini bildirmek için de canlı yayında
Fransız pasaportunu yakıyor. Yalnız dikkat edildiğinde pasaportun eski olduğu
ve yeni çipli pasaport olmadığı görülüyor.
Fakat Fransa’dan apar topar kaçmasının sebebi biraz daha derinden
araştırıldığında çok daha kirli işler ortaya çıkıyor.
2015 yılında Amerikan adaleti 5 yıl süren bir bilgisayar
hackerliği olayını ortaya çıkıyor. Onlarca şirketi ilgilendiren ve 100 milyon
dolardan fazla dolandırıcılığa son verilen olaya
2 tane de Fransız şirketinin adı geçiyor. Aslında sistem çok
basit: Ukrayna’da yaşayan 2 hackere bazı şirketlerin listesi veriliyor.
O hackerlerde özellikle yıllık bilançolar açıklanmadan önce sır
gibi saklanan ve dünyaya aynı anda duyurulan basın açıklamalarını çalarak
şirketin sonuçlarından herkesten önce haberdar olmalarını sağlıyor. Böylece
duruma göre ya yeni hisseler alınıyor ya da hisseler değer kaybetmeden
satılıyor.
Bu sayede o 2 fransız şirketi bir gecede 5 milyon dolar kar
ediyor.
Şimdi adı geçen iki Fransız şirketinden birini yakında
inceleyelim. İbranice’de “savaşçı” manasına gelen “Guibor” aynı zamanda Ariel
Sharon’un da lakabı!
Peki bu şirketin başında kim var? Resmi şirket bilgileri veren
siteden baktığımızda karşımıza yine Dominique Romano çıkıyor!
Ortakları arasında Jean Paul Ney’in dostu Frédérique Scialom var.
Eski kocasının soyadını kullanmayı tercih ediyor.
Ve diğer bir ortak da daha önce bahsettiğimiz Fransa-İsrail
vakfının başkanı Sarkozy’nin eski bakanlarından Nicole Guedj.
Bu kişiler yine aynı şekilde birçok benzer işler yapan şirketlerde
ortaklıkları bulunuyor. Yani zenginlerin parasını yatırıma çevirip para
kazandırıyorlar. Yatırım olarak da genel de hisse senetleri alıp satıyorlar.
Bu olay FBI tarafından takip edilmeye başlanınca aslında Fransa’yı
terk eden Jean Paul Ney değil, onunla beraber girmek zorunda kaldığı eşi
Frederique Romona-Scialom!
Resmi olmamakla birlikte güvenilir kaynaklarımız Frederique
Romano’nun Paris bölgesinde evini satmaya çalıştığını söylüyor.
Burada yoruma dayalı bir bilgi vermekte fayda var. Çocuklarının
babası olmadığı halde bir adamın kaprislerine katlanıp evini barkını satarak
kimse Çin’e gitmez!
Buna inanmak çok güç. Ama FBI bu olayı takip ettiği ve başka
dolandırıcılık olaylarının olup olmadığını araştırması gayet normal. Bu nedenle
de büyük ihtimal FBI, Guibor şirketinin ortakları ile görüşmek istiyor.
Ancak baba Romano ve eski bakanın konumu itibari ile dokunulması
güç görünüyor. En zayıf halka kız Romano oduğuna göre kimler apar topar
kaçmalarını istemiş olabilir?
FBI olayın peşini bırakacak gibi gözükmüyor. Çünkü ortaya çıkan
dolandırıcılık sadece kırıntılardan ibaret olduğu biliniyor. Bu tür şirketler
milyar dolarlarla oynuyor. Kolay kolay da teslim olmayı düşünmüyor.
Aşağıdaki belge ABD devletinin şikâyeti. Belgenin aslına ve
tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz. https://www.sec.gov/litigation/complaints/2015/comp-pr2015-163.pdf
Bu dolandırıcılık olayının 2010-2015 arası sürdüğünü daha önce
belirmiştik. Olayda adı geçen şirketler ABD devleti ile mahkemeye gitmeden
anlaşmayı tercih etmiş. Mart 2016’da yapılan anlaşmaya göre Guibor şirketi
ABD’ye 4,2 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etmiş.
Anlaşmaya yine ABD resmi sayfasından ulaşabilirsiniz : https://www.sec.gov/litigation/litreleases/2016/lr23498.htm
Peki şimdi asıl soruya gelelim. Neden Türkiye bir anda Jean Paul
Ney’in gündemine geldi? Diktatör olarak gördüğü Erdoğan’ı bombalamak isteyecek
kadar neden çıldırdı? Madem gerçekten diktatör olduğuna inanıyor, neden bir
Fransız gazeteci hala tutuklu iken böyle pervasızca çıkışlar yaptı? Aklı
başında bir gazeteci en azından meslektaşının güvenliği için susması ya da alttan
almayı tercih etmez miydi?
Bu kişiyi sadece delidir ne yapsa yeridir olarak görülebilir mi?
Böyle psikopat birisinin milyar dolarlarla oynayan şirketlerle içli dışlı
olması şaşırtıcı değil mi?
Görülen o ki kendi başına asla hareket edemeyen, büyük yerlerden
emirler doğrultusuna ilerleyen bu kişinin Erdoğan’a saldırması tesadüf olamaz. Birilerinin maşası olmaya
alışık bir insanın birden bire “büyük işlere” kalkışması plansız olamaz.
Olay sadece batının klasikleşmiş kiliseleri ile “diktatör Erdoğan”
algısını devam ettirmek de değil.
Dikkat ederseniz seviyeyi biraz daha yükselttiler. 15 Temmuz
hayallerini suya düşürdü. Tüm planları alt üst oldu. Şimdi yeni planı devreye
mi sokuyorlar?
Eğer hafızlarımızı tazelersek Batı bir ülkeye müdahale etmek
istediğinde önce kamuoyunu hazırlar.
Müdahale edilecek ülke veya lideri hakkında akıl almaz suçlamalar
yapılır. Vicdanlara hitap ederek yapılacak müdahalenin gerekliliği beyinlere
kazılır.
O çıkışların ardından ARTE kanalı da tamamen PKK propagandası yapan, Erdoğan gizli ajandası olduğunu iddia eden, sırf Kürtleri Kürt olduğu için katleden (Türkiye'de PKK yanlısı diye sunulduğuna dikkat edelim) yayınların ardı arkası kesilmiyor.
Hiç bir şekilde Erdoğan destekçileirne söz verilmiyor, tamamen taraflı ve maksatlı yayınlar yapılıyor.
Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda AB’siz de olabilir tavırları, Dünya
5’ten büyüktür çıkışları rahatsız ediyor. Eskisi gibi kimse Türkiye’yi dizayn
edemiyor. Bu kadar baskılara bazıları şapkasını alır kaçardı.
Erdoğan gücünü halkından alıyor. Ancak dikkatli olmakta fayda var.
Algı operasyonları uzmanları sürekli çalışıyor.
Bu bağlamda tepkileri ölçmek için ön plana “deli” kimliği ile ön
plana çıkan biri atılmış olabilir mi?
Bunun ötesinde diğer ihtimal de İsrail ile yapılan anlaşma Azılı
Siyonizm yanlılarının pek hoşuna gitmiş görünmüyor. Rahatsızlıklarını bu
şekilde güç gösterisi yaparak mı dile getiriyorlar.
2011’de Netanyahu Fransa-İsrail vakfına teşekkür ve tebrik mektubu
göndererek vakfın hükümet ile ne kadar içli dışlı olduğunu gösteriyor.
Ayrıca Netanyahu ortaklıkların uzun yıllar sürmesini temenni
ediyor. Belki de bazı gelişmeler bu ortaklığın arasına kara sular girmesine
sebep oldu. O yüzden Erdoğan bir takım güçler tarafından hedef tahtasına
oturtuldu.
Önümüzde ki günler bunu daha net gösterecek.